My First Blog Post

Be yourself; Everyone else is already taken.

— Oscar Wilde.

This is the first post on my new blog. I’m just getting this new blog going, so stay tuned for more. Subscribe below to get notified when I post new updates.

ANLATMAK İLE ANLAYABİLMEK

Hayatı anlamak mı gerekir? Yoksa anlamadan es geçmek mi?  Bilemiyorum, herkesin derdi kendineymiş, meğer insanların arasında ötekilerden olmak, dışlanmak. Sessiz çığlıkları duyamamak toplumun en güzel marifetiymiş. Ne şiirler yetti, ne türküler yetti. Anlatamadı bize, anlatamadı, vicdanı, anlatamadı mutluluğu, anlatamadı sevgiyi… Nerden bakarsan bak bir tutarsızlık var hayatta, geldiğimiz yerler bir değil, ama gittiğimiz yer hep aynı olacak değil mi? Nasıl bir gizem, nasıl bir sancı. Bitmeyen, çekinmeyen, Alacağını senden her zaman tahsis eden duygusuz, anlayışsız bir dünya…

Gözlerin arkasındaki yaşanmışlıkları görebildiğin kadar beni anlayabilirsin.

Neyse bu kadar yeter. İçimizi boşalttık. Rahatlayalım, esas konuya gelelim. Anlayıp da anlatabilmek. Gerçekten etkili bir iletişim istiyorsak bu iki davranış gerçekleşmeli. Biri olmadan diğeri olması imkansız kadar zor. Dinle kulak ver karşındakine, gözlerine bakarak anlattıklarını dinle, konuşurken o gözler sana her şeyi anlatacaktır. ’’Gözler kalbin aynasıdır’’ Diye bir şarkımız vardır ya aksini söylemek güç. Gözlerine baktığımız zaman hangi ruh halindeyse anlarız zaten karşımızdakini. Anlamak ve anlatabilmek ne kadar basit gözüküyor, ama uygulaması da bir o kadar da zor. Kolay olsa sorunlarımız bu kadar katmerli olmazdı emin olun. Bu gösteriyor ki ilkel diye tarif ettiğimiz tarih öncesi zamanlardaki durum aynen devam ediyor. Belki de daha da fazla bir etkileriyle kendini gösteriyor. Neden mi? Soruya soruyla cevap vermem gerekirse hangi neden? Hayatımızın her alanında yer edinmiş çelişkiler, belirsizlikler…

Görevler verilmiş her birimize, sana demişler “buradasın”, ötekine demişler ” şuradasın”, öbürüne demişler “sen hiç kıpırda”. Bu emir dışına çıkamayanlar zorlayarak belki, başka bir yere geçebilmiş o da kaç tane engelden, zorluklardan geçerek. Başkaları da “bizlik bir durum yok” demişler. Özgürlük alanlarını genişletmek isteyenlere suçlu ilan etmişler, oysa başkaları ile denk yaşamak isterlermiş. “Ne haddinize” deyip atmışlar zindana. Halkta homurdanmalar başlamış, “Suçsuzsa çıkar”, “bize niye bir şey olmuyor?”  Gibi söylemlerde bulunuyorlarmış. Toplum kendinden soyutlamış istekte bulunan bu insanları… Devamını istediğiniz gibi bitirin hikayenin, hangi hikaye olursa olsun temel sorun ANLAMAK-ANLAYABİLMEK. NE KADAR ANLAYABİLİRSEN O KADAR ANLATABİLİRSİN…

HER ŞEY ÜST ÜSTÜNE Mİ GELİYOR?

Duymazdan mı gelmeliyiz?

        Hayatın cilvelerinden biri. Olur ya her şey sanki sırasıyla geliyor. Hayat denen şahıs artık kimse o gelir çıkar karşına ya tokat atarsın ya da hiç zorlama, yanağını çevir güzel bir tokat karşıla. Dayanma gücüne göre artık. Tokat yedin mi? Hiç uğraşma diğer yanağını çevir. Yardıma gelecek kimseyi bulamazsın. Kimi zaman ailen bile yanında  olmayabilir. Neyse tokatları yedin tamam gideyim bari dersin iki adım atar atmaz, arkadan bir tekme. Yüzüstü yere yapışırsın. Aklından  geçer yerdeyim artık, şu toplumdan birisi yardımcı olur ,yerden kalkar giderim bu kadar da olmaz herhalde falan dersin. Bu düşünceler içinden geçer geçmez karnına bir tekme kıvrılır kalırsın, tek başına yerde. Anlarsın ki sen ve sen varsın. Başkası yok.

Hayattan tokat yemeğe hazır mıyız?

Gerçek olan bir şey varsa o da, kalabalıklar içinde yalnızsın. Arkadaşım var, ailem var, akrabam var … bir an gelir hepsi uzaklaşır. Yok olur, öyle dımdızlak kalırsın. Bana öyle geliyor ki insanları sevmeye çalış ama güvenme. Çünkü insanlar menfaat ya da korku duyguları içerisinde çalkalandığı için , ilkel yönlerine yenik düşebilirler. Sonra da yok efendim dostum, yok efendim bunu nasıl yapar gibi şok etkisi yaşamayın. Sanki öyle bir anlattım bunları yaşamış gibi. Ama Her zaman yaşama ihtimalimiz var. Tedbirli yaşamakta fayda var. Üzerimize her şey geliyor mu? Çözüm sen de hiçbir nasihat sana çözüm olmaz. Gelen dertlere öyle bir duruş göster ki ‘’Geldikleri gibi giderler’’ deme cesaretini kendinde hisset.

KONU YOK!

Sorun demişken hangisinden behsedelim.

Bugün konum yok. Var ama yok neden mi ? Hangi birisini saymalı hangi birisini anlatmalı bilemiyorum. Doğanın derdimi mi? Hayvanların derdini mi? Çocukların derdini mi?  Kadınların ya da erkeklerin derdini mi? Yoksa işsizlikten harap olan gençleri mi? Kayınvalidesinden dert yanan gelini mi? Babasına istediği elbiseyi ,istediği ayakkabıyı aldıramayan çocuğun derdini mi? Açlıktan çığlık atan bebeğin derdini mi? Kırsal kesimde yaşayan çocuk yaşta çocukluğunu yaşayamayan yetişkin çocukların derdini mi? Hasta yatağında öleceğini bildiği halde çaresizce son hayat  durağında bekleyenin derdin mi? İstemediği halde zorla evlendirilen bir kızın sesini mi? Okuyamayan, hayatın engellerine takılan çocukların kaderlerine mi? Askerlik yapmakta olan bir erin tam son iki günü kalırken şehit edildiğinin derdini mi? Dert dert dert… bitmeyen tükenmeyen  hayatın senaryosu adeta. Sorguluyorum düşünüyorum acaba diyorum, herkes mutlu olamaz mı? Hoşnutluk içersinde  yaşanamaz mı? Cevaplanamayan sorular. Belki şimdilik bu durumu yok edemeyiz ama. En aza indirebiliriz. Bunun elimizde olduğunu düşünüyorum. Ne yapmak gerekiyorsa, okumak mı gerekiyor? Okuyalım. Yazmak mı gerekiyor? Yazalım. Kendimizi gözden geçirmek mi gerekiyor? Yapalım. Ne gerekiyorsa yapalım. Öyle bir gidişat var ki insanlar yaşamaktansa ölmeyi kurtuluş sayıyor. Ne olur artık yaşamaktan keyif alalım.

HEDEFLERİNİZ SİZİ NEREYE SÜRÜKLÜYOR?

Hedeflerimizin bilincinde miyiz?

Hedeflerimiz aynı zamanda hayallerimizdir. Hedef belirlemeli ve bu doğrultuda kendimizi motive etmeliyiz. İnsanlar öncelikle temel ihtiyaçlarıyla yaşar. Sonrasında ise hayalleriyle yaşar. Bu bize ilerleme gücü verir. Düşünsenize yıllardır çalışıyoruz aynı ücret, aynı çalışma konumu, değişmeyen çalışma ortamı… Bu durum bize nasıl bir heyecan ya da yaşam enerjisi verebilir.  Tabi hedeften beklentimiz sadece iş, statü beklentisi olmamalı. Kişisel gelişimimiz olur, sosyal çevremiz olur, hobilerimiz olur… Yaşam denen yolculuğu çıktımızda ve kendi ayaklarımızın üzerinde durmaya başladığımızda, artık hayat pusulamız belirlemeli bu doğrultuda mücadelemizin tek ilkesi: Hedef belirleme.

             Peki Hedefler değişir mi? Elbette değişir. Çocukluğumuzda, ergenliğimizde, yetişkinliğimizde kurduğumuz hayaller bir olur mu? Tabii ki bir olmaz. Dolayısıyla hedeflerimiz değişir. Ancak yetişkin çağımızda aldığımız kararların telafisi olmayabilir. Çocukluk ve ergenlik döneminde sizden sorumlu birileri var. Yetişkin olduğunuzda sizden sorumlu olan tek kişi sizsiniz. Bu dönemde aldığınız karaları hedeflerinize ışık tutmasını sağlayınız. Hedefleri belirlerken sonuçlarının ne gibi etki oluşturacağını duyarlı bir şekilde tartmalı, tüm yönleriyle değerlendirip, kendimize yön vermeliyiz. Hedefin sonu yoktur neticede her yeni hedef başka bir hedefi doğurur. Hayalleriniz hedef olsun, hedefleriniz gerçek olsun, gerçekleriniz insanlığa katkı sağlayanlardan olsun.

FİLMİNİZDE ROLÜNÜZÜN HAKKINI VERDİNİZ Mİ?

Yaşam rolünde başarılar , dünya bir sinema her rölü kabul etmeyin. Ediyorsanız da rolün hakkını vererek sonu iyi bitirin…

Vay be hayat dedikleri buymuş meğer. Ne garip değil mi? Doğduk, büyüdük biz de bu hayatın içine girdik. Bu hayat çevremizden ya da başka sebeplerden dolayı kimimizi cahil, kimimizi alim, kimimizi zalim, kimimizi zengin rolünü oynattı. Hepimiz kendi filmimizin başrolündeydik. Öyle kaptırmışız ki role, hayatın gayesini unutuvermişiz. Para hırsıyla dönen gözler, menfaat uğruna yapmadığımız  çelişkiler kalmadı. Fesatlıklar da cabası ,falanlar filanlar…İtiraf edelim hepimiz az çok insanlıktan çıktık. Öyle çiçek çocuk olalım günleri çoktan geçti. Hırsızlık, dolandırıcılık, tahammülsüzlük, aldı başını gitti. Güven denen kelime sadece TDK’de kaldı. Anlamak zor umutlar tükendi, gelecek beklenildiği gibi gelecek mi? İnsanlar karmakarışık düşüncelerle kalakaldı. Hem de kocaman soru işaretiyle, sahi bize ne oldu? Atalarımıza çok saygı duyar, yere göğe sığdıramazdık. Acaba atalarımıza efsanevi hayran kalarak kendimizi mi unuttuk?  Belki de hayatımız bu şekilde olmalıydı. Kimseyi suçlamıyorum. Sadece kendimi suçluyorum. Bu filmde başrol benim. İyiler övüncüm, kötüler üzüntüm Neyse bu film fazlasıyla gişe yapar diyorum. İyi oynadık. Elbet bir gün vizyondayız…

KİMSENİN HAYAL EDEMEYECEĞİ MOTİVASYONA HAZIR MIYIZ?

       Hayatımızın her alanında , bir enerjiye ihtiyacımız vardır: Okulda, evde, sokakta, hastanede, kahvehanede aklımıza gelen her yerde. Bu enerjiye motivasyon demek doğru olur. Dikkatimiz nerde odaklanmışsa ona yönelmeliyiz, yapmamız gereken çalışmayı çok iyi bir motivasyonla tamamlamalıyız. Olmazsa ne olur ? olmazsa ,işe gitmek istemezsin , sabah uykudan kalkamazsın. Biliyorsun ki sabah kaldığında iyi hissettirmeyen bir iş yapacaksın. Mutlu dahi olamayacaksın. Tercihlerimizi yaparken kendimize göre seçmeliyiz. Öncesinde  kendimizi çok iyi tanımalıyız. Tanımalıyız ki ilgimizi, yeteneğimizi, neyden hoşlanıp hoşlanmadığımızı da dikkate alarak pusulamızı belirlemeli bu doğrultuda ilerlemeliyiz. Neticede canlı varlıklarız , bir araştırmaya göre ineklerin süt üretimleri üzerine  yapılan araştırmaya göre klasik müzik dinleyen ineklerin süt üretimleri arttığı tespit edilmiştir. İneklerin dahi bir motivasyon etkisi varsa insanları enerjik kılacak kaç tür motivasyon aracı sayısı tahmin edilemez. Neyse ki insanlar olarak bunun farkında ama eksik olduğumuz konu hangi motivasyon türünün bize uygun olup olmadığı? Her aşamada kendimize dönüt sağlamalıyız. Tekrar değerlendirmeden kendimizi geçirmeliyiz. Biliyoruz ki insan her an değişim içinde ,şartlar bunu gerektiriyor. Akıllı telefonlar gibi kendimizi güncellemeliyiz. Kabul etsekte etmesekte , sevsekte sevmesekte bu dijital dünyanın içersindeyiz. Çok hızlı bir değişim içindeyiz. Bu değişime ayak uydurabilmek için yenilikleri takip edip kendimizi geliştirmeliyiz. Artık sabit düşünce yok ,sabit bir yaklaşım yok .Tüketim hızlı değişim içersinde olduğu için orijinal fikirler üretmeli tüketicinin algısı ve ilgisine göre oluşturulmalıdır. Talep beklentileri faydalı olarak mı yoksa beklentiye göre mi yapılmalı? Bu tercih size bağlı bu alanda motivasyonda ilginize bağlı. Sosyal medyada bakıyoruz ki özellikle youtubede eğlence ve komik videolar izlenme oranları ve faydalı ,bilimsel videoların izlenme oranları arasındaki farka bakarsak ilgimiz hangi seçenekte motivasyonu kazanmışsa o yöne kendimizi geliştirmeli ve çalışmalıyız. Açıkçası bizim en büyük gücümüz motivasyon, o motivasyonu kendimizde bulmasak bu çalışmada bulamayız kendimizi, bu çalışmanın başına geçmişiz ki , motivasyonu kendimizde hissetmişiz. Ama bazı durumlar bizde hayal kırıklığı oluşturabilir. Mesela sosyal medyada ,televizyonda özeniriz . Heveslendiğimiz bu çalışmada geçici bir motivasyon içersinde olabiliriz. Bu motivasyon bitince patlamış balon gibi söner gideriz. Hüsrana uğrarız demem o ki kendimizi iyi tanımalı ,yeteneklerimizi iyi keşfetmeli , bu doğrultuda başarı sağlayabiliriz.

Kendi motivasyon aracını bul.

Motivasyon o kadar geniş kapsamlı bir çalışma ki, öncesinde ve sonrasında hangi aşamalar bizim motivasyonumuzu etkiler ,bence tüm yaşamımız etkiler nasıl mı ? Basit bir örnekle açıklamak gerekirse, köyde yetişen ve şehirde yetişen bireylerin aynı şartlar altında  yaşamı tanımadığı için aynı motivasyonda beklenemez. Ben kendimi köyde yetişen bir çocuk olarak öyle hissediyorum. Ben kendimi şehirdeki yaşama adapte olmaya çalışırken ,şehirdeki çocuklar motivasyon halinde kendilerini geliştirmekle meşgullerde bu da hayata geç başlamak gibi negatif bir motivasyona neden oldu. Belki bu durum ben de girişken yönümü etkiledi, araştırmacı olmamı engelledi, hayata karşı kendimi iyi ifade edememe neden oldu. Kim bilir daha neler neler hayatımızdan motivasyonumuzu çaldı. Ne yapmalı  neler yaparak önlem almalıyız. Öncesinde bu işin ilk mutfağı aile ,bireyi aile yetiştirmesinde ,bakımında hatta tuvalet alışkanlığında bile onun karakterini çiziyoruz. Aynen Freud’un çalışmalarındaki gelişim dönemlerindeki evrelerdeki aşamaları dikkate alarak , aile ona göre yetiştirmeli ve önlemini almalı. Yediğimizden ve içtiğimiz suya kadar  gelişim her şeydir. Dolayısıyla motivasyonda bu hayatımızdaki yaşamımıza ışık tutacak enerjilerin hepsidir. Üzülerek söylemem gerekiyor. Geçmiş yaşamımız motivasyonumuzu etkiliyor. Tabi bu etki olumlu da olumsuz da olabiliyor. Kimini bu olumsuz yaşam başarı için kamçılarken kimini de boşvermiş güdüsü aşılıyor. Geçmişimizi değiştiremeyiz. Ancak geleceğimizi değiştirebiliriz, geçmişte nasıl yaşarsak yaşayalım, ne eksiklerimiz olursa olsun, eksik yönlerimizi kapatarak, artı yönlerimizi kullanarak kimsenin hayal edemeyeceği motivasyona ulaşabiliriz. O zaman bu motivasyonla hayallerimizi gerçekleştirmeye hazır mıyız? 

PAZARTESİ SENDROMU YALNIZ DEĞİLDİR!

Aslında bu işin aslı cuma günündeki sevinçle başlar. Cuma günü öğleden sonra içimizde bir mutluluk başlar.Tatile giriyorum ,planlar ,hayaller ve mesainin son saatlerine doğru nereden geldiği belli olmayan bir sevinç öyle bir boyuta gelir ki enerjin tutmadığı mesai arkadaşına bile mavi boncuk dağıtırsın.Bu enerji böyle bir enerji neyse cumartesi başlar planların bazen tutmayabilir.Uyur kalırsın öğlen olur kahvaltı falan filan derken pek de bir şey yapılmaz.Pazar olduğu zaman sendromu yaşamaya başlarsın. Sonraki gün pazartesidir.

Aklında zihninde artık pazartesi rüzgarları esmeye devam etmektedir. Moralin bozulur,yaşam enerjin düşer… Ama bu konuların sebebi genelde sevdiğimiz işe sahip olamamız.Neticede çoğumuzun yapısı orta gelirli ve yoksul bir toplum yapısındayız. Hangi işe girsem şükredecek ve kabullenecek profilimiz mevcut. Aynı zamanda gelişim döneminde bireylerimi sağlıklı yönlendirilmedikleri için Aile baskısıyla ya da algı etkisiyle kendine uygun mesleklere yönlendirilmiyor.Bu da hayatımızın her alanına etkiliyor.

Tatilimizi bile doyasıya yaşamamıza engel oluyor.Zihin biliyor ki tatil bitince sevmediği hoşlanmadığı işi başlayacak.Bu sendrom artık öyle büyüyor ki , doktor sırasında ,fatura sırasında, trafik yoğunluğundaki etkisini, davranışlarımızdaki çarpıklardan görmek mümkün. Hayatımız ve gelişimimiz boyunca sendromlarla büyüyoruz ki,Pazartesi sendromu  bu kocaman hayatımızda sadece bir tanesi.

WORPRESS SİTESİ KUR ÖZGÜRLEŞ

düşüncelerinizi paylaşmaya ne dersiniz?

Kısaca WordPress:

İnternet sitelerini kurmak paylaşımlar yapmak için
kullanılan ücretsiz bir içerik yönetim sistemidir. Kullanım
kolaylığı ve benzersiz blog oluşturma özellikleri, web’deki en
popüler blog aracı oldu. WordPress , web sitelerini
tasarlamak, yayınlamak ve güncellemek için web tabanlı bir
kullanıcı arayüzü sunar.

WordPress Blog kurulumu üzerinde yapabileceğiniz temel yapılar:

Yazı,sayfa,kategori,etiketler,ortam,eklentiler,kullanıcılar,tema.

ALAN ADI (DOMAIN) NEDİR

Bir domain, bir web sitesine erişmek için IP
adresi olarak bilinen karmaşık bir sayı dizisini
yazmak yerine daha akılda kalıcı bir şeyi yazabiliriz.

Daha Basit İfadesiyle Domain (Alan Adı) Sizin
Sahip Olduğunuz İşletmenin Tabelasıdır

WordPress Site Nasıl Kurulur?
• Bedava olarak kurduğunuz blog dışında ücretli
olarak satın aldığınız bir alan adı ve hosting için
wordpress site nasıl kurulur.

düşünclerimizi paylaşmak bizi rahatlatır

Bir wordpress sitesi kurmak çok kolay. https://tr.wordpress.com/ Bu link ile kolayca kurabilir ve paylaşım yapabilirsiniz. Ayrıca WordPress Eğitimi; İstanbul İşletme Enstitüsünde uzaktan eğitimle ayrıntılı bir şekilde öğrenebilirsiniz.

Introduce Yourself (Example Post)

This is an example post, originally published as part of Blogging University. Enroll in one of our ten programs, and start your blog right.

You’re going to publish a post today. Don’t worry about how your blog looks. Don’t worry if you haven’t given it a name yet, or you’re feeling overwhelmed. Just click the “New Post” button, and tell us why you’re here.

Why do this?

  • Because it gives new readers context. What are you about? Why should they read your blog?
  • Because it will help you focus you own ideas about your blog and what you’d like to do with it.

The post can be short or long, a personal intro to your life or a bloggy mission statement, a manifesto for the future or a simple outline of your the types of things you hope to publish.

To help you get started, here are a few questions:

  • Why are you blogging publicly, rather than keeping a personal journal?
  • What topics do you think you’ll write about?
  • Who would you love to connect with via your blog?
  • If you blog successfully throughout the next year, what would you hope to have accomplished?

You’re not locked into any of this; one of the wonderful things about blogs is how they constantly evolve as we learn, grow, and interact with one another — but it’s good to know where and why you started, and articulating your goals may just give you a few other post ideas.

Can’t think how to get started? Just write the first thing that pops into your head. Anne Lamott, author of a book on writing we love, says that you need to give yourself permission to write a “crappy first draft”. Anne makes a great point — just start writing, and worry about editing it later.

When you’re ready to publish, give your post three to five tags that describe your blog’s focus — writing, photography, fiction, parenting, food, cars, movies, sports, whatever. These tags will help others who care about your topics find you in the Reader. Make sure one of the tags is “zerotohero,” so other new bloggers can find you, too.